Sözde soykırım iddiaları, günümüzde siyasi amaçlarla gündemde tutuluyor ve Ermeniler açısından ciddi bir ekonomik kaynak kapısıdır.
Ermeniler, Türkiye’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımasını, Türkiye’nin “soykırıma” uğradığı iddia edilen kişilere veya onların mirasçılarına tazminat ödemesini ve Türkiye’nin Ermenistan’a Doğu Anadolu’dan toprak vermesini talep ediyorlar. Yaratılan soykırım efsanesi özellikle diaspora Ermeni kimliğinin önemli bir ögesi haline geldi.
Türkiye, Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında çok sayıda masum hayata mal olan acısını inkar etmemekle beraber soykırım iddialarını kesinlikle reddediyor. Türkiye, herhangi bir grup için bu dönemin trajik sonuçlarını küçümsemeden, söz konusu trajedinin tek taraflı bir şekilde bir grubun diğerine karşı işlediği soykırım olarak takdim edilmesine karşı çıkıyor. Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1915 olaylarının niteliğinin tarihçiler tarafından saptanması ve iddiaların iki ülke tarihçileri tarafından incelenmesi gerektiğini savunuyor.
Ermeniler kamuoyunun hafızasını yenilemek maksadıyla soykırım iddialarını çeşitli lobi faaliyetleriyle devamlı olarak tekrarlıyorlar. Ermeni davası için her yıl 100 milyon dolardan fazla para ayıran güçlü bir Ermeni lobisi bulunuyor. Ermeni soykırım endüstrisinin en kuvvetli ve başarılı olduğu ülkeler başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Fransa ve Almanya’dır. Buralarda güçlü bir Ermeni diasporası mevcuttur ve bulundukları ülkelerin kamuoylarını etkileme güçleri vardır.
Sözde soykırım iddiaları, günümüzde siyasi amaçlarla gündemde tutuluyor ve Ermeniler açısından ciddi bir ekonomik kaynak kapısıdır. Türkiye’den alınacak tazminat hayalleri sözde soykırım endüstrisini canlı tutarak işin ekonomik yanını da oldukça cazip kılıyor.
Sözde soykırım endüstrisinin hedeflerinden birisi de Birinci Dünya Savaşı öncesinde bazı Amerikalı ve Avrupalı sigorta şirketlerine hayat sigortası yaptıran Ermenilerin sigorta bedellerini geri alabilmektir. Savaş yıllarının getirdiği karışıklıklar ve Osmanlı Ermenilerinin sevk ve iskana tabi tutulması nedeniyle yer değiştirmesi ve savaş sebebiyle ölümler yaşanması, sigortalı kişiler veya onların mirasçılarıyla sigorta şirketleri arasında, çok uzun süren davalar açılmasına neden oldu. Bu davalar zaman aşımı sürelerinin dolması sebebiyle sona erdi.
Bu işi yeniden gündemlerine alan diasporadaki Ermeni derneklerinin, Şubat 2004’te Amerika’da hayat sigortası şirketine dava açtığı ancak sonrasından şirketle 20 milyon dolar karşılığı anlaşma sağladıkları biliniyor. Bununla beraber Ermeni avukatlarının, ünlü bir Fransız sigorta şirketine de California’da dava açtığı, yapılan baskılara boyun eğen sigorta şirketinin ise uzlaşma yoluyla avukatlara 17,5 milyon dolar ödemeyi kabul ettiği biliniyor. Avukatların ne kadar parayı kendilerine aldıkları, sigorta poliçesi sahiplerine ne kadar ödeme yaptıkları bilinmiyor.
Diaspora Ermenileri, bu işten avukatların zengin olduğunu, az sayıda hak sahibinin eline çok az para geçtiğini ifade ediyorlar. Bazı avukatlar, Ermeni tazminat talepleri konusunu kişisel kazanç sağlama olanağı olarak görerek aldıkları paraları paylaşma konusunda birbirlerine düştüler ve sigorta şirketlerine yöneltilen dava tehditleri sonucunda sağladıkları tazminatları, Ermeni hak sahiplerine değil, kurdukları sahte sivil toplum örgütleri vasıtası ile kendi hesaplarına aktardılar.
Yine sözde soykırım endüstrisinin faaliyetlerinden olarak değerlendirebileceğimiz girişimlerden bir diğeri ise ABD’de yaşayan Ermenilerin Türkiye’ye, Merkez Bankasına ve Ziraat Bankasına dava açarak tazminat talebinde bulunmalarıdır.
Davacılar, Türkiye’nin ve davalı bankaların, uluslararası hukuka, uluslararası anlaşmalara ve Türk hukukuna aykırı olarak haksız kazanç elde ettiğini, insan hakları ihlali yaptığını, gasbedilen mallarının nakde dönüştürüldüğünü ve dava ettikleri bankaların ABD’de bu sermaye ile ticari faaliyet yaptığını iddia ettiler. Ancak açtıkları davalar Amerika’daki mahkemelerde reddedildi.
Ermeni diasporası ve sözde soykırım endüstrisi son yıllarda, 1915 olayları ile ilgili yeni stratejiler geliştirerek mülkiyet hakkı üzerinden Türkiye’ye soykırım iddialarını kabul ettirme çabası içine girdiler. Emval-i metruke, yani terk edilmiş mallar konusu, Türk-Ermeni ilişkileri çerçevesinde en çok dikkat çeken konular arasındadır. Bu durum, yoğun bir propaganda faaliyetiyle eş zamanlı olarak Ermenilerin toprak ve tazminat taleplerinin de artmasına sebep oldu.
Ermeniler, emval-i metruke konusunda dini kurumlar tarafından kurulan vakıf davalarını ön plana çıkarmaya başladılar. Bu bağlamda, Kilikya Ermeni Katolikosluğu Davası, Sanasaryan Han Vakfı Davası ve Maryakop Ermeni Kilisesi Vakfı Davası olmak üzere 3 önemli dava halihazırda gündemdedir.
Günümüzde, sevke tabi tutulan Ermenilerin mirasçısı olduğunu iddia eden pek çok kişinin, mallarının iadesi hususunda mahkeme yoluna gittikleri, mahkeme sonucuna göre de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı edindikleri görülüyor. Son aşamada, ABD’de olduğu gibi çeşitli ülkelerde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderek, Türkiye aleyhine tazminat davası açma yönünde girişimlerde bulunmaları da dikkat çekiyor.
Yararlanılan kaynaklar: Pulat Tacar, “Türkiye’ye Karşı Hukuk Savaşı: Ermeni Asıllı ABD Vatandaşlarının ABD Mahkemelerinde Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve Ziraat Bankası’na Açtığı Davalar” Ermeni Araştırmaları, Ankara 2011, 10. Yıl Özel Sayı No: 37-38; Aslan Yavuz Şir, “Diaspora Ermenileri ve ABD Mahkemelerindeki Tazminat Girişimleri”. Ermeni Araştırmaları, Sayı. 41 (Nisan 2012): 113-40; Firdes Temizgüney, “Lozan Sonrası Ermeni Emval-i Metrukesine Yönelik Düzenleme ve Uygulamalar (1923-1928)”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 62, Bahar 2018, s. 301-334; Gül Akyılmaz, “Kilikya Ermeni Katalikosluğu Davası Çerçevesinde Emval-i Metruke Meselesine Bakış”, Uluslararası Suçlar ve Tarih Dergisi / International Crimes and History Journal, Sayı: 19, Yıl: 2018, s. 17-48; https://avim.org.tr/tr/Yorum/Eski-Sigorta-Poliçeleri-1
[Prof. Dr. Recep Karacakaya, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi’dir.]